Aşağıdaki yazıyı az önce Facebook ve Instagram’da, kişisel hesaplarımda paylaştım. Burası normalde bunu paylaşacağım bir yer değil, fakat konuyla iligli kendimden daha iyi bir denek tanımadığım için, ibretlik bir örnek olması adına kendimi kurban seçtim:
“Aynı anda ne çok şey yapıyorsun!” Bu cümleyi çok eskiden beri o kadar fazla duydum ki. Belki de 10 markayla aynı anda ilgilenmenin “normal” olduğu işim bunu profesyonelce saklamama çok yardımcı oldu. 8-5’ten çıkınca konu iyice ayyuka çıktı. Şarkı söylüyorum, blog yazıyorum, koçluk yapıyorum, marka içeriği yazıyorum, online dünyayla çok ilgiliyim ve hatta onla ilgili de bir instagram hesabına başladım, işveren markası meselesine kafayı taktım hatta haftaya bir eğitime başlıyorum, eğitim demişken udemy’de kendi eğitimimi kaydediyorum, en sevdiğim şey psikoloji ve pazarlama litaratürünü yutana kadar okumak, 2. kitabımı yazmaya başlamak için sabırsızlanıyorum. Kimine göre tutkulu, dolu dolu, kimine göre dağınık, sabırsız, hayalci bir yol bu. Çocukluk fotoğraflarıma bakıyorum; hayatta ne yapacağını en iyi 9 yaşında ne yaptığın belirlermiş: Bir fotoğrafta evde market kurmuşum, birinde kılığa girmiş tiyatro yapıyorum, öbüründe dans ediyorum, sonrakinde radyocuyum ve bir bakmışsın fotoğraf sergisi açmışım, yahut kuzenimle ortak turizm firması işletiyormuşçuluk oynuyorum. Yani gerçek ipuçları konusunda çocukluktan da hayır yok. Keşke Steve Jobs hayatta olsa da arayıp bu noktalar tam olarak nerede, ne zaman birleşiyormuş sorabilsem. Hep soruyorsunuz ya, ee peki şimdi napıyorsun, yani napıyorsun, yani tam olarak ne yapacaksın diye. Tabii ki iş anlamında planlarım var, fakat bundan gayrı bir integrity ve hayat sorusu olarak, bunu ben de hakikaten bilmiyor ve merakla bekliyorum. Hobisi bol bir memur olarak ölmem ya da bir bestseller yazarı olup dünyaya açılmam an meselesi. (Aynı şizofrenik durum hepimiz için geçerli.) Hayırlara vesile olsun diyorum, bu vesileyle kadınlar günümüz kutlu olsun, 31 yaşımın son 3 günü de bana akıl fikir versin…
Bu durumun aslında psikolojide bir adı var; Çokpotansiyellilik.
Tanımına bakarsak şöyle; çokpotansiyelli insanlar, tek bir alana ilgi duymak yerine birden fazla alana ve konuya eşit derecede ilgi duyuyorlar. Yine İngilizcesi şurada daha iyi açıklanmış olabilir: someone with many interests and creative pursuits.
Yalnız olmadığımı biliyorum, zira konuyla ilgili şu Ted konuşmasının yapılmış olması bile umut verici. Ted sahnesine kadar geldiyse demek ki henüz delirmedim.
Fakat işte, dünyada kendi delilik tarzınla ilgili bir topluluk bulunması, senin yalnız ya da kaybolmuş hissetmene engel olamıyor. Çünkü çevrende koca bir toplum ordusu, hele ki tam yeni bir işe başlayacakken, tam yeni bir adım atacağını bilecekken, biraz ara vermiş tüm sevdiğin şeylere aynı anda saldırmışken, gözünün içine alevler püskürterek bakıyor. Hani! Hani! Nerde? Ne? Tam olarak ne? Nesin sen? Ne? Hakkın bir tek kelime!
Çünkü toplum tanımlayamadığı kişilerden korkuyor.
”Doktor”, demek istiyor sana. Ya da, ”Yazar”. Başka başka şeylerde, umulmadık yerlerde gözünün açıldığını görmek hoşuna gitmiyor. Belki de alakasız bilgilerin beyinde çarpışmasının insanda nasıl bir farkındalık oluşturduğunu bildiği için. Farkındalık toplumun en büyük fobisidir.
Konumuza dönersek eğer, bu çokpotansiyelli olma durumuyla ilgili final noktayı, yazıdan gördüğünüz üzere ben de kestiremiyorum. Deneğin ben olduğum bu küçük deneyimde henüz bir çıkarımım, bir son noktam, bir kesişim kümem, bir birleşme alanım yok. Yani gururla TV’ye çıkıp size ‘Meğer yıllarca, yazacağım sitcomlar için malzeme toplamışım’ veya, ‘Bu romanımın içeriği 30 yıllık birikimim’ demek isterdim, ama yok öyle bir şey. Her şey kendi halinde, kendi yönünde sallanıp durmaya ve kendi güzelliğinde büyüyüp çiçek açmaya devam ediyor.
Bu yüzden bu bir çözüm ya da öneri yazısı değil.
Bendenseniz, yalnız hissetmemeniz, daralmamanız için yazdım.
Ben kendimize, donanımlı kaybolmuşlar diyorum. Sonumuz hayır olsun diyorum.
Ve kapatırken tabii bir de yetenek yöneticilerine göz kırpıyorum, toplum gibi şirketler de genelde çokhobili insan sevmez. Veya seviyormuş gibi görünmeyi çok sever ama, hobilerine günün 25. saatini ayırmanı ister. Bir çokpotansiyellinin yeteneği nasıl yönetilir, nasıl şirket için benzersiz bir değer haline getirlir? Bu da çok hassas bir konu.
Tüm çok potansiyelli kardeşlerime sevgilerimle 🙂
Sizi o kadaar iyi anlıyorumki😊😊
Bende aynı durumdayım. Birşey yapmaya başlıyorum aklıma başka bir fikir geliyo başladığım işi yapıyorum ama aklımdakine dur diyemiyorum falan bi enerji bi heves bi istek aman Allahım 😆😆 ama bence en güzeli de bu monotonluktan çıkıyo en azından hayat ❤️❤️
Kesinlikle, bence zenginiz. Ama yorucu ve dışarıya anlatması zor bir zenginlik bu. 🙂
Yazdıklarınızda ve Emilie’nin konuşmasında açıkçası ben de kendimi gördüm ve içim rahatladı biraz 🙂 . Ama bazen de şıpsevdi miyim , yada bu ilgi durumu bir şeyde profesyonelleşmemi engelliyor mu diye düşünmüyor değilim, sonuçta her şeyden az az yapıyoruz ve ne kadar derinleşebilir. Tabi o derinlik şart mıdır o da ayrı soru 🙂