İçeriğe geç
Anasayfa » Doktor değilim, zengin değilim, nasıl yardım edebilirim?

Doktor değilim, zengin değilim, nasıl yardım edebilirim?

Okuma Süresi: 5 dakika

 

”Sevdiğin birinin acı çekişine şahit olduktan sonra, bir daha asla aynı insan olamazsın.”

Bir blog yazısında okuduğum bu cümleyi maalesef, depremden yakın çevresi etkilenmemiş biri olarak iliklerime kadar hissediyorum. Bence ülkenin büyük bir bölümünün gözümüzün önünde acı çekerek yok oluşuna şahit olduktan sonra, kesinlikle hiç birimiz artık 6 Şubat’tan önceki insanlar değiliz, bir daha da olamayacağız. 

6-7 Şubat geceleri, hayatımızın en travmatik gecelerinden oldu kuşkusuz. Herkes gibi ben de hiç deliksiz uyuyamadım, her saniye, ben orada öylece otururken birilerinin umutla beklediğini, umutla beklerken hayata veda ettiğini, donduğunu, acı çektiğini bilmek boğazımda düğüm, içimde gerçek bir fiziksel acı oldu. İnsanız, ne zaman bir felaket olsa, kendimizden bile saklayacağımız küçük bir yanımız ‘Çok şükür ben ve ailem iyiyiz.’ deyiverir, onu bile diyemeyeceğimiz günlerdi. Kim ölürse birlikte öldük.

Bundan 4 yıl önce, ben sezeryene girerken eşim, en yakın arkadaşım ve annemin gözlerindeki bakışı hiç unutmadım. Onların gözündeki duygulu hal benim içimde yoktu, benim için konu çok gerçek ve duygulardan kopuktu, ben ameliyata giriyordum, düşünemiyor ve hissedemiyordum.  Elinden seyretmekten başka bir şey gelmeden sadece durup beklemesi gereken için konu her zaman korkunç duygusal ve ağırdır.

Son iki haftadır bu trajediye ‘seyirci olma’ ağırlığı üstümde ağırlaştıkça ağırlaşıyor. Ve sürekli düşünüyorum: Ne yapabilirim?

Elinden bariz yardım gelen kişi ve kurumlar aksiyon halindeyken, benim gibi ister istemez daha pasif kalanlar için bu yazıyı yazmaya, işte bu duyguyla karar verdim:

Hayatları kurtaramıyor ve milyarlarca bağış yapamıyorsak ne yapabiliriz?

Hiçbir zaman aktivist biri olmadım, ilkyardımla ve afetler anında arama kurtarmayla ilgili de hiçbir bilgim yok. Doktor değilim, konu hayatla ölüm arasında gerçekleştiği anlarda elimden bir şey gelmez. Beceriler bir yana, olayı duyar duymaz ‘bir ucundan tutarım’ diyerek olay mekanına ulaşmaya çalışacak yürek de bende yok, birçoğumuzda yok. Bunun için binbir bahane bulmaya çalışmıyorum, hiçbirimiz bulmaya çalışmamalıyız. Herkesin yardımı gücü kadar olacak, herkes hayat kurtaran kahramanlar olmayacak kabul. Ama bu ‘hayat kurtaran kahraman olmama’ halinin, bize düşen yardım görevini, çağrısını, zorunluluğunu, baskısın azaltmaması gerekiyor, aksine. 

Hepimizin en orijinal güçlerimizle, en insanı becerilerimizle yapabileceğimiz bir şeyler var. Hepimizin cesaretinin, gücünün, becerisinin, tecrübesinin yettiğince gerçekten katkı sağlayabileceği çok şey var, olmalı. Herhangi bir enerji kırıntısını faydaya çevirmek için yaratıcı ve gönüllü olmamız gereken bir dönemdeyiz. 

Ne yapacağım’ın cevabını bulmak için en kolayı, empati yapabiliriz. Hayati ihtiyaçlardan sonra neye ihtiyaç duyacaklar? Belki de neye ihtiyaç duymaktan lüks gibi görüneceği için utanacak ama yine de insan oldukları için ihtiyaç duyacaklar? Hayal etmeye, kariyerlerini düşünmeye, akıllarındaki projeyi hayata geçirmeye?

İşte bu duygulara hiç olmazsa duygudaşlık edebilmek için elimizden geliyorsa (burada özellikle de kendi psikolog ve iletişimci çevremi düşünerek yazıyorum) yazabilir, konuşabilir, dokunabilir, duygulara, umutlara destek olabiliriz. 

Kendi adıma yapabildiğim ve fayda sağlayabildiğim en kişisel beceri yazmak olduğu için, bugün bunu yazmak istedim mesela. Eminim yapılan destekler listesinde yaklaşık bir milyonuncu sıraya denk geliyordur ama ne farkeder, susmak ve aksiyon almamak için bir bahane mi bu?

Hayati faydalar sağlayamadığımızda da işin ucundan tutabileceğimizi; bir yandan bize çok küçük görünen katkıların başkası için gerçek anlamda hayati olabileceğini de unutmamamız gerekiyor. 

Nereden mi biliyorum? 2011 yılında belirsiz bir e-mail adresinden ‘Hayatımı sona erdirme fikrini kafamdan söküp attığın için, dilerim hep yazarsın.’ diye bir mail aldım, kimden olduğunu hiç bilmedim ve o günü hiç unutmadım. Böyle şeyler her gün oluyor, geçen gün Linkedin’de harika bir söz gördüm:

‘Yöneticinizin akıl sağlığınız üzerindeki etkisi, psikologunuzdan fazladır.’

Öyle doğru ki.  Evet özellikle yönetici ama sadece yönetici değil, günün büyük kısmını birlikte geçirdiğimiz çalışma arkadaşlarımızın hepsi için geçerli. İşte size yapılacak küçük bir şey; bu çok hassas dönemde gerektiği kadar hassas olarak, odağı işten önce psikolojiye, anlamaya, anlaşılmaya, çevirebilirsiniz. Bu dehşet trajedinin tortularını insanın içinde nerelere sokuşturacağını bulmaya çalıştığı zamanlarda, sadece iş arkadaşlarınıza karşı değil, işleri sebebiyle sizinle muhattap olan herkese karşı nazik olabilirsiniz. Sakin, nazik, destekçi, iletişime açık olabilirsiniz. Evde çocuğunuza bu psikolojiden etkilenmesin diye büyük bir hassasiyet gösteriyorsunuz ya hani, çağrı merkezinden arayan kişiye, kapıya market siparişinizi teslim eden kişiye de aynısını gösterebilirsiniz. 

İşveren markası yarışmalarında ‘Kim çalışanına en çok değer veriyor?’ yarışmalarında size birincilik getiren cümlelerin her birini bugün şirketimde, ailemde, mahallemde nasıl hayata geçirebilirim’e kafa yorabilirsiniz. 

Hayat devam ediyor evet ama, hepimizin içinde henüz dev bir enkazla devam ediyor. Ve belki en başta tüm sorunlar birbirimizi yeterince sevip sayıp önemsemediğimiz için çıkmış olamaz mı? İşte bunun ucundan tutabilirsiniz. 

Küçük yardımlar çadırım

Benim elimden ne gelir? Ben kendi adıma bunları bulabildim. Siz kendiniz için neler bulabilirsiniz? Küçük, büyük demeden, işin neresinden tutabilirsiniz?

Aynı küçük büyük demeden birkaç çift çorabı, bir-iki battaniyeyi göndermek gibi.

Yaptığımız, yapmaya çalıştığımız katkının ne kadar küçük olduğunun önemi yok. Depremden etkilendiğini bildiğimiz ama aslında yıllardır konuşmadığımız bir akrabanın çocuğunun geleceğiyle samimiyetle ilgilenmek, kardeşimizmiş gibi ona derin bir ‘nasılsın?’ sorusu sorup cevabını dinlemek de büyük bir yardımdır.

İşte benim kendim için bulduğum ‘gücümün yetecekleri’ listesi:

Yazmak

Kendi adıma, yapmayı bildiğim en otantik ve en katkı sağlayacak şey yazmak. Ortak duygularımızı fark etmeye ve belki aksiyona çevirmeye, vesile olabileceği için bu dönemde özellikle daha çok yazacağım. 

Mentorluk ve çocuk & gençler için yapılabilecekler

Mentorluk önemli, çünkü enkazdan kurtulanlar için  hayatta kalmanın gerçek bir hediye gibi hissettirmesi gerekiyor. Büyük bir felaketten sonra hayatta kalmış olmanın, filmlerdeki gibi ‘O zaman mutlaka burada daha yapacağım şeyler, göreceğim günler var.’ duygusunu yaşatması gerekiyor. 

Özellikle çocuklar ve gençlerin, olması gerektiği gibi, hayallerindeki hayatı, hayallerindeki kariyeri düşünebilmeleri, hayal edebilmeleri gerekiyor. Umutla, hayallerle ve bunların gerçek olabileceğine dair elle tutulur sebepleri olan inançlarla dolmaları gerekiyor. 

O hiç paylaşılmamış olması gereken depremzede çocuk fotoğraflarını gördüğünüzde ‘Gidip bir çocuk sahiplenebilir miyim?’ diye düşündüyseniz alın size fırsat, hiçbir prosedüre girmeden binlerce çocuk sahiplenebilirsiniz, ve binlerce genç. Onların bunalımlarına, karışık kafalarına, kırık kalplerine kendi yönteminizle destek olabilirsiniz. 

Aslında konu sadece mentorluk değil. Belki mentorluk yapar, belki onlar için çalışma grupları kurar, belki onları işe alır, eğitir ya da onlar için yazarsınız. Belki stajyer kadronuzu bu sene çok geniş tutar, belki fikirleri olmadan hiçbir araştırmanızın tamamlanamayacağı ‘ana hedef kitleniz’ gençlerden düzenli bir ‘araştırma ekibi’ kurarsınız. Kendi adıma bu benim düşündüğüm bir proje ve bugün ilgili arkadaşlarımla görüşerek ilk adımını atmaya çabalayacağım. Yapabilirsek, gidişatını yine buradan paylaşacağım.

 Mentorluk için kapılarım hep açıktı ama daha da çok açacağım, özellikle buna vakit ayıracağım. Sağ olsun dahil olduğum mezunlar grupları da hemen bu konuda organize olmaya başladı ama herhangi bir gruba dahil olmayanlar için de bunu yapmayı çok önemli buluyorum.

İletişim danışmanlığı

Pandemi döneminde, kendi iletişim danışmanlığı şirketim vardı ve bir anda ‘pandemi döneminde marka iletişimi’yle ilgili büyük bir talep patlaması yaşamıştım. Maalesef benzer bir dönemde şimdi de birçok kişi ve şirket haklı olarak bu dönemde doğru iletişim yapmaya özen gösteriyor, bunu yaparken de insanların psikolojisini dikkate almayı önemsiyor. İsteyen herkese bu konuda severek bildiklerimi anlatmaya devam ediyorum ve edeceğim. Evet, medyanın, marka iletişiminin dolaylı olarak psikolojimizde, konuyu nasıl gördüğümüz ve gördükleri konusunda büyük bir etkisi var. 

Maddi yardımlar

Yardım konusunda gördüğüm en garip dönem, şirketlerin yardım tutarları ardı ardına açıklanırken insan kendi bağışını ya da attığı 20 TL’lik SMS’i küçümsemeye başlıyor. Ama burada da konu tutar değil, tutarlılık. Bir kerelik bağışlar yerine, önümüzdeki bir yıl için hangi kuruma bu konuyla ilgili düzenli bağışçı olabilirim, maaşımdan – kazancımdan hangi düzenli tutarı ayırabilirim’i düşünmek gerekiyor. 

Şimdilik benim aklım bu kadarına eriyor ve gücüm bu kadarına yetiyor. Peki sizin gücünüz neye yetiyor, siz neyle ilgili bugün aksiyona geçebiliyorsunuz? Birlikte yapabileceğimiz, güçlerimizi birleştirebileceğimiz bir şeyler var mı? İletişimciler olarak, psikologlar olarak yapabileceğimiz daha iyi ne var? Hepimizin her gününün önemli bir bölümü bunları planlayıp hızlıca hayata geçirmeye adanması gerekiyor diye düşünüyorum. Umarım ortak akılla bu dönemde, ‘Birincil yardım kontaktları’ olmasak da, elimizden gelen maksimum faydayı sağlayabiliriz. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir