İçeriğe geç
Anasayfa » Sadece sana ait bir yol var mı?

Sadece sana ait bir yol var mı?

Okuma Süresi: 2 dakika

Öyle bir mesaj bombardımanı içindeyiz ki, neredeyse artık parayla bir şey satın almazsak o konuda başarılı olmamız imkansız gibi hissettiriliyoruz. Daha bu yazıyı yazmaya başladığım anda bile telefonuma gelen mesaj sesiyle irkildim, ‘Cildiniz ışıldasın!’

Parfüm sürmeden güzel kokamayacağımıza, kozmetik kullanmadan güzel görünemeyeceğimize, tatile gitmeden rahatlayamayacağımıza, arabasız bir hayatın imkansız olduğuna, her sezon yeni kıyafetler almamız gerektiğine, şu eğitimi almazsak o konuda eksper sayılamayacağımıza, bu okula gitmezsek asla başarılı olamayacağımıza neredeyse kendimiz bile inanmış ve ikna olmuş durumdayız.

Bu mesajlar günde yüzbinlerce kişiye gidiyor.

Demek ki sorunlarımız ve çözümlerimiz dahi artık gruplanabilir durumda. İşyerindeki BİRİSİ, cildinin parlamasını isteyen BİRİSİ, yoldan geçen BİRİSİyiz ve neredeyse her konuda bir gruba aidiz. Tüm bu günlük yaşam karmaşası içinde, ürünlere ve mesajlara, ve kendi sıradanlığımıza inanmaktan daha korkunç bir şey oluyor: Sadece bizde olan bir şeylerin varlığını tamamen unutuyoruz!

Hani tektik, birdik, parmak izimiz benzersizdi ya, ondan bahsediyorum.

Kategorize edilmeye sorgulamayacak kadar alışmış olsak da, aslında biz benzersiz bir karışımız.

İçimizde kimsenin karışımına benzemeyen bir karışım var. Gördüklerimiz, yaptıklarımız, düşündüklerimiz, okuduklarımız, hissettiklerimiz, yaşadıklarımızı toplayınca benzersiz bir pakete ulaşıyoruz: Sadece bizde olan bir şeye, kendimize!

İşte sırf bu yüzden, sadece bizim yapabileceğimiz, bizim ille de farklı ve benzersiz olarak yapabileceğimiz çok şey var. Çok standart bir iş olsa bile işi yapış şeklimiz, bir olayı anlatış şeklimiz, kahkahamız, yazılarımız, öğrettiklerimiz, anlattıklarımız ne olursa olsun hep benzersiz. Bunu hatırlamak özellikle daha üretken olmak ve daha doyumlu bir hayat yaşamak  için çok gerekli.

Çünkü benzersiz olduğumuzu unutturan mesajlarla çoğumuz üretkenliğimizi bile yadsır hale geliyoruz. Sıkışıp kaldığımız, kendimizden ümidi kestiğimiz, kendimize pek de paye vermediğimiz her an aslında bir ‘Mesaj verdim’ – ‘Mesajın umrumda değil’ savaşını dışarıdaki bir güce karşı kaybediyoruz demektir. Kendi gücümüze geri dönmek, kendi benzersizliğimizi kutlamak, onu parlatıp ondan en iyisini yaratmak ve potansiyelimizi sonuna kadar kullanmak yine bizim elimizde.

Peki sence sen bu denklemde neredesin? 

Sen bu bombardıman içinde kendini eksik hissedip, hayata küsmeye ve kendini küçük görüp sana her denilene uymaya kalkarsan kimse seni uyarmayacak. Kimse gelip seni hayatla barıştırmayacak. Çünkü kimsenin bunu yapması gerekmiyor, herkesin birincil görevi kendi elmasını parlatmak. 

Ve dahası, kimse sana senden daha iyi yardım edemez, çünkü sadece sende olanı en iyi sen biliyorsun. Yolunu en iyi sen görebiliyorsun. En çok nasıl mutlu olacaksın, nasıl katkıda bulunacaksın, ne yaparsan sınırlarına ulaşacaksın, yalnız sen biliyorsun. 

Yalnızca sana ait olan yolu bulduğunda, mutlaka onun kalıplarla tanımlanan, olmalı’larla kesin sınırlar çizilenlerden farklı yönleri olduğunu göreceksin. Bu çok iyi bir şey, bu noktada kendini garip, dışarının mesajlarını ise ‘gerekli ve normal’ kabul etmek yerine, kendi orijinalliğinin peşinden gitmelisin. Bunu yaptığın sürece, dışarıdan gelen mesajların önerdiğine uygunsan mutlu, değilsen mutsuz olmak yerine her gün kendi orijinalliğini kutlayacaksın. Hatta şimdi bunu okuyarak başladın bile. Ve kendine ‘Bu mesajı dikkate almalı mıyım, yoksa bu benim sadece kendi ait yolumla alakasız mı?’ diye sorguladığın, insanların saçma bulduğunu sırf sen inandığın için yaptığın her an bu kutlaman devam edecek. O halde seni ilk tebrik eden de ben olayım, gerçek sen’le yeniden buluşmanın ilk dakikası kutlu olsun!

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir