Yakın zamanda kendinizden 10 yaş küçük biriyle, onun kariyeri, okul seçimi, sevgilisi, arkadaşlık sorunları ile ilgili konuştuysanız çok iyi bilirsiniz. Bazı yaşlarda, bazı dönemlerde, bazı konular insana dev görünür.
Aslında dev değilken. Ama o kişiye o anda, onların dev olmadığını dışarıdan anlatmak imkansız değilse de çok zordur. İnsan ancak kendi bulunduğu yerden bakabilir, kendi taktığı gözlükten görebilir.
Bugün yolda gelirken ergenlik zamanlarında kurduğum ve kurarken kesinlikle imkansız olduğuna inandığım hayalleri düşündüm. Filanca kişilerle sahneye çıkmak, şarkı söylemek, şu oyuncuyla tanışmak, şuranın yöneticisi olmak. Şanslıyım ki sonradan, aradan 10 küsür yıl geçtikten sonra çoğunu yaptım, içimdeki çocuğun hayallerine sadık kalıp onu ödüllendirdim.
İnsan gözünde büyüttüğü bir şeyi ‘yaptığı’ anda, büyü bozuluyor. İyi anlamda ve kötü anlamda. Bir kere, gözünde büyüttüğün şey bir insansa, ona yakınlaşmak onun insani hallerini görmek demek oluyor. Bir ortamda -mesela sahne-, gösteri dışı anına dahil olduğun her sahnenin ofisten farksız bir çalışma alanı olduğunu anlıyorsun.
Uzaktan bir şeylere vurulup gözümüzde büyütünce, konseptlerin ‘bir kesimine’ vuruluyoruz, gerçekliği içermeyen kısmına. Ondan korkuyoruz, ondan ulaşılmaz varsayıyoruz. Hani şu ‘Bu yakışıklı çocuk kim bilir nasıl bir kızla evlenir’ dediğiniz çocuğun şimdi karısının son derece sıradan biri olması hikayesi. Ya da ‘Kim bilir bu pozisyona nasıl birini arıyorlardır’ dediğiniz pozisyonun sizinkinden daha kısa ve az parlak bir CV ile dolması. Zafer, karşısındakini gözünde büyütmeyenlerin oluyor genelde. Ama içindeyken bunu anlamak çok zor. Peki ne yapmak gerek?
Kendi işimi yapma hikayem – ki bununla ilgili gelişmeleri yakında başka bir yazıda anlatacağım – benim için ‘her gün bir korkunun üzerinden atlama’ egzersizi oldu. Şahane bir şey. Normalde senede 1-2 kez çıkacağın konfor alanından, o kadar çok girip çıkıyorsun ki olay korku ve heyecanını yitiriyor. Birçok gün sabah bir bilinmezlik endişesiyle başlayıp akşam daha olgun biri olarak sonuçlanıyor. Hızlandırılmış hayat kursu gibi. Her sabah dev görünen bir şeyler, her akşam ufalıveriyor.
Bu sabah yolda giderken, güncel korkularımı düşündüm. Bana çok büyük görünen müşterileri, çok ulaşılmaz görünen sahneleri, çok ulaşılmaz görünen insanları, mertebeleri. Sonra dedim, kolları sıvayıp, gözlükleri değiştirip, onları kendi gözümde ufalamam gerek. Bunu yapmazsam, tıpkı ergenlikte olduğu gibi ‘nasılsa bana mı yar olacak’ diye nice hayalimi daha doğmadan kendi ellerimle un ufak ederim. Oysa boşuna, çok yazık. Onlar ne ulaşılmaz ne de çok büyük. Sadece benim baktığım gözlük bozuk. Kendi izleme ayarlarımızla oynadığımız an, aslında her şey mümkün.
Reblogged this on Elkhan Mustafayev.