İçeriğe geç
Anasayfa » Pes edip hayatı bırakmanın en iyi 7 yolu

Pes edip hayatı bırakmanın en iyi 7 yolu

Okuma Süresi: 4 dakika

4001132561_3ba5ff69cf_o

Hayatta uygulanabilecek en kötü strateji, ‘bırakmak’. Yani hayatınızın herhangi bir alanından ‘istifa etmek’. Zira çok şükür ki hayat uzun ve güzel, ve sizin öyle yüzüstü bıraktığınız hiçbir hayaliniz kendiliğinden daha iyi hale gelmiyor.

Sadece yıllar içinde bıraktıklarınız öz saygınızı mahvederken, siz bambaşka bir insan olup, aslında hiç elde etmeyi hayal etmediğiniz şeyleri elde ediyor ve kayboluyorsunuz. Nereden mi biliyorum? Bunu en iyi ben yaptım, denedim, gördüm. İşte bu yüzden kendi deneyimlerimden yola çıkarak, işte hayatı bırakmanın ve mutsuz olmanın en iyi (!) 7 yolu:

 

(Bu arada, ‘yükselmenin en iyi dolu önce dibe vurmaktır’dan feyz alın ve sakın karamsarlığa kapılmayın! Bu harika bir döneme girişin işareti, sonra neler olduğunu da sonraki postlarda paylaşacağım. Bu karanlıktan ışığa çıkışın ilk yazısı!)

1.Aşkın riskini göze almayı bırak

20 yaşındaydım, ilk aşkımdan ayrılmış ve sudan çıkmış balığa dönmüştüm. Bir daha kimseyi bu kadar sevmeyeceğime, kimseyle bu kadar mutlu olamayacağıma karar vermiştim. Bu yüzden kafamı çevirip kimselere bakmamaya, zahmet edip kimseyle buluşmamaya karar verdim.

Tabii sonra bu katı kararım haliyle esnedi. Başka sevgililerim oldu. Fakat hepsinde aynı düşüncemi korudum: Nasılsa olmayacak, nasılsa geçti bir kere, nasılsa sevemeyeceğim.

Sonra, ilişki konusunu tamamen bıraktım. Birini tanımaya çalışmalar, sevmeye çalışmalar, anlamaya çalışmalardan sıkılmıştım, nasılsa olmuyordu.

2.Maddi zorlukların hayatını ele geçirmesine izin ver

Hayatımda maddi zorluk ne demekmiş hiç bilmezken bir iflas yaşadaık. Çok zor, tam şu sene de yurtdışında okurum, bu sene de şu tatile giderim derken hiç beklemediğim bir yerden darbe yedim ve bunların hepsi hayaller olarak rafa kalktı. Başka yollar aramak, mesela bursların, mesela daha uygun fiyatlı alternatiflerin peşinden koşmak benim ağırıma gitti, istemedim. Komple konuyu bıraktım.

3.Sosyalleşmeyi bırak

Önce bir gün, zaten hiç sevmediğim ama sırf arkadaşlarımla olmak için çok gittiğim gece gezmelerini bıraktım. Artık annemin evinde oturuyordum bol bol. Tek başıma zaman geçirmeyi çok severim ve tabii sağlıklı da bir şey, ama ben kasti olarak, ‘Sevmediğim bir ben’ yarattığım bir durumda, bu ‘ben’i kendim bile görmek istemezken, onu insanların karşısına çıkarmayı tamamen bıraktım.

4.Kariyerle ilgili hayallerinden vazgeç

İlk işimdi ve her gün geceye kadar çalışıp neredeyse her gün yaptığım hatalardan dolayı ağlıyordum. Kendimi çok aşağı, çok düşük, çok ama çok kötü hissediyordum. Bırakamadım. Korkuyordum. Kurumsal bir işte çalışabilecek biri değildim, nefret ediyordum suni ofis ortamlarından, boğuluyordum. Reklam tam olarak istediğim işti. Fakat böyle değil. Küçük bir ajansta, ajansın tüm yükünü sırtlayıp, hiç sevmediğim bütçe, organizasyon gibi işleri yaparak değil. Benim en iyi yapabildiğim şey yazmaktı, evvelden beri. Ben onu yapmak istiyordum. Fakat asi olup çıkıp gidecek, staj yapayım sabredeyim diyecek param yoktu, öyle bir pozisyon yoktu, başka yere gidiyorum desem o deneyimsizlikle beni alacak ajans da yoktu. Ben de bir süre sonra bu ısrarımı bıraktım. Hiç bana uygun olmayan tarafından da olsa, en azından reklam işi yapıyorum diye kendimi avuttum. 3 senenin sonunda ilk işimden ayrıldığımda, biraz daha fazla para kazanabilmemin tek yolu, zaten başladığım bölümde kalmaktı. Sessizce kendime yapığım işkenceye devam ettim.

5.Senelerdir tutkuyla istediğin hayalini sessizce bırak

Bu sırada baktım ki artık seneler seneler geçti ve yazma tutkumu ajansta tatmin edemiyorum, yine çok eskiden beri hayalim olan kitap yazma işine giriştim. Aşık olarak, bayılarak, çok mutlu olarak yazdım. Fakat yayınevleriyle görüşmeye gidince, bu işin de ünlü değilsen parasız olarak gerçekleşmesinin zor olduğunu anladım. Bayağı yol denedim, olmadı. En sonunda bu hayalimi de çöpe atmaya karar verdim. Sessizce, içim kan ağlayarak, ilk kitabımı hiç raflarda görmeden bu bölümü atladım.

6.Tatile gitmeyi, yeni deneyimler yaşamayı bırak

Çocukluktan beri en sevdiğim, iple çektiğim şey tatillerdi.  Ruhuma en iyi gelen. Tabii o zaman, çocukluktaki gibi yılda 5-6 kez tatile gitmenin ne kadar büyük masraf olduğunu bilmiyordum. Baktım işe girdiğimde, kendi maaşımla tatile gittiğimde korkunç borçlara giriyorum. Önce o borçlara girdim, sonra o borçları zar zor ödedim. Sonra artık tatil tutkumu da bırakmaya karar verdim.

7.Kendine bakmayı bırak

Son bir senede hayatımda hiç almadığım kadar kilo aldım. Ki hep sağlıklı beslenen ve spor yapan biriydim. Hiç sağlıklı beslenmeden, hiç dikkat etmeden, delicesine yedim, içtim. Sporu çok aksattım. Hiç mutlu olmuyordum bunu yapınca ama zaten nasılsa bırakmıştım, bu konuyu da bıraksam bir şey olmazdı. Bakımlı olmayı, kendime bakmayı, sabah aynaya bakıp kendimle mutlu olarak evden çıkmayı bıraktım.

29568-Quitters-Never-Win-And-Winners-Never-Quit-1

Bir kız düşünün ki aşkla, parayla, işle, tutkularıyla ilgili tüm hayallerini çöpe atmış.

Ben oydum. Özsaygımın halini düşünün, yerlerde…

Özetle paranın hayartımın patronu olmasına, benim de onu bankaya yatırıp yatırıp kendimi az da olsa güvende hissetmeme izin verdim. Plan buydu. Bok gibi bir plan.

Remen her açıdan hayata ‘bitse de gitsek’ diye bakıyordum. Gerçekten, neye elimi atsam bereketsizdi çünkü. Neye elimi atsam olmuyordu artık. Sevmek istesem sevemiyordum, gitmek istesem gidemiyordum, değişmek istesem değişemiyordum, elim kolum bağlı öylesine oturmaktan başka seçeneğim yoktu.

Sonra bir gün, kendime bakmamışken, tatile gitmemişken, istediğim işi yapmamışken, istediğim hayatı yaratmamışken, bir günün daha oturup geçmesini beklerken, yenilgiyi kabul etmişken, içimden bir şey büyük bir çığlık attı: YETER! dedi. Daha fazla bu kaybeden oyununu oynamayacağım. Korka korka, güvence yarata yarata, kendini geri çeke çeke beni gerçekten öldüreceksin yeter artık dedi.  Ve ben biraz silkelendim. Silkelenince nasıl da kendi DNA’mın dışında bir hayat yarattığımı, nasıl da mutsuz ve eksik olduğumu gördüm, hayrete düştüm.  Şimdi nazikçe yıllardır yerlere saçtığım parçalarımı bir bir topluyorum.

Son 10 yılda kendimce yarattığım bu kaçış planlarından ise tek bir şey gördüm: Hayatta verilebilecek en kötü karar, oyundan çıkma kararı. Herhangi bir konuda. Israrcı olmadığın her an bir parçanı ellerinle mezara gömüp bir parça ölüyorsun. Bir şeyi ta kalbinden istiyorsan o olana kadar ısrar edecek ve başka bir şeyi kabul etmeyeceksin. Tıpkı çocuklukta olduğu gibi yani, o çikolata alınana kadar suratını asıp ağlamayı bırakmak yok! Ailene karşı ayıp görülen bu şımarıklık hayata karşı hiç ayıp değil. Çünkü sen kendi hayatının peşinden koşmazsan kimse koşmuyor. Sen kendi hayatın için bir şey yapmazsan kimse yapmıyor. Bir gün biri gelip acımıyor, bir gün biri gelip hayırdır senin hayat enerjin neden söndü diye sormuyor, ne yapsak da seni mutlu etsek demiyor. Sen demezsen kim diyecek? Vazgeçip, küsüp çöpe attığın tüm parçalarını toplamak ve kendini yeniden inşa etmek senin görevin. Senin kendine karşı görevin, senin kendine vereceğin hediye, ve senin yaşamına gerçek anlamda devam etmek için – bir ot olarak değil – yapman gereken kutsal bir görev.

Hadi, kalk. Sen de benim gibi kalk. Unuttuğun, uyuttuğun içindeki çocuğu öp, kokla, yeniden yarat.

Yıllar önce bir TedX konuşmacısının, Cemal Süreya’nın harika şiirine de gönderme yaparak şu sözlerle anlattığı gibi:

”Hayallerinle arana giren tek şey kendine olan sevgisizliğin. Hayallerini geçrekleştirmek için kendini yeniden var etmeli ve sevmelisin. ‘Önce öp, sonra doğur kendini.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir