İçe dönük olmak, insanın hayatının merkezine oturan bir kişisel özellik. Günlük hayatımızı, hayatta sahip olduğumuz diğer birçok özellikten çok daha fazla etkiliyor. Yani gözlerinizin mavi olması, tiyatroyu sevmeniz, soğuk duşu tercih etmeniz ya da işte hırslı olmanız gibi bir şey değil.
Daha çok, insanın sürekli içinde taşıdığı, asla atamadığı ve bir de devamlı memnun etmek zorunda olduğu bir çocuk gibi. Onu unuttuğunuz anda, en olmadık yerde, en kalabalık anlarda ‘Anneeee! Ben burdayım!’ diye ağlamaya başlayıp sizi zor durumda bırakan, fakat bir yandan eğer onu yönetmeyi öğrenirseniz harika hediyeleri de beraberinde getiren bir çocuk.
Zira Einstein ve Gandhi gibi dünyayı değiştiren bir çok kişi, içe dönük karakter özelliğine sahip. Tabii sanatsal yönünü de unutmamak gerek. Elthon John’dan Audrey Hepburn ve Julia Roberts’a, Tom Hanks’ten Alfred Hitchcock’a bir çok sanatçı içe dönük karakterdeler. Bu da çok şaşırtıcı değil çünkü biz içe dönükler zamanımızın büyük kısmını kendi iç dünyamızda, hayallerin ortasında geçiriyoruz. Buradan sanat ve icatların çıkması bu durumda son derece anlamlı.
Ben içe dönük biriyim. Kendi başıma zaman geçirmeyi, açık havada olmayı, köpeklerimle uzun yürüyülşlere çıkıp ağaçları, çiçekleri, gökyüzünü seyretmeyi seviyorum… Cumartesi akşamından pazartesi sabahına kadar yalnız olsam son derece mutlu olurdum.
Audrey Hepburn
Einstein, ‘Yalnızlığı seven biri olun. Bu size merak edecek, gerçeği arayacak zaman tanır. Büyük bir meraka sahip olun. Hayatınızı yaşamaya değer kılın’ diyor. Büyük başarılar sağlamış içe dönüklerden öğrendiğimiz üzere, insan bu doğuştan gelen özelliği kullanmayı ve yönetmeyi öğrenebilirse mucizeler yaratabiliyor.
(Bu arada, insan içe dönükse içe dönük olduğunu genellikle bilir ama eğer emin olmak veya bilmek istiyorsanız, şu yazımda bahsettiğim testi yaparak, çıkan sonuçlarda içedönük mü dışadönük mü olduğunuzu görebilirsiniz.)
Genellikle insanın en büyük yeteneği aynı zamanda en büyük laneti. Ve tam tersi, en büyük laneti, aslında en büyük yeteneği.
İçe dönük olmak da benim için tam böyle bir deneyim.
Bir yandan insanları çok iyi dinlememi, anlamamı, evrenin mesajlarını çok net duymamı, yaratıcı olmamı, yazmamı, olaylara farklı açılardan bakmamı, çok iyi gözlem yapmamı sağlıyor. Fakat aynı zamanda tüm sosyal ortamlarda hem hiçbir zaman tam olarak rahat hissedilememe hem de çoğu zaman yanlış anlaşılabilmeyi beraberinde getiriyor.
Çocukluğumdan beri, insan davranışına ve algılarına büyük ilgi duydum, ve 11 yıldır da profesyonel olarak bunun üzerinde çalışıyorum. Bu nedenle artık kendimle ilgili birçok alışkanlığı da yönetebileceğimi, değiştirebileceğimi, yönlendirebileceğimi çok iyi biliyorum ve çok da deneyimledim. Fakat konu içe dönüklük olduğunda tıkanıp kalabiliyorum. Yine de katettiğim uzun yolu size söylemek isterim: Aşırı utangaç ve anne babasından birşey istemeye bile çekinen, telefonda konuşmaya bile utanan bir çocukken, günde 12 saat insanlarla kesintisiz iletişimde olan bir iletişimci haline geldim. Kendi kendime başardığım bu önemli değişim bana içe dönük insanların kendi hayatlarını nasıl dönüştürebilecekleri ile ilgili büyük umut verdi, fakat halen içimdeki içe dönük yanım beni öyle durumlarda öyle hazırlıksız yakalayım kendi enerjisine alıyor ki şaşıp kalıyor ve çok zorlanıyorum.
Böylece şunu farkettim ki, içe dönük olmak kaybolan ya da yok olup giden bir özellik değil. O daima içimde, hem de içimin en güzel yerinde kurulup oturmaya, yaşmaya devam edecek. Bunu kabullendiğimden beri, artık içimdeki içe dönük tarafla savaşmayı veya onu tamamen hakimiyetim almaya çalışmayı bıraktım. Anladım ki orta yol, hem dışadönük hale getirdiğim kendimi, hem de içimde hep yaşattığım içe dönük benliğimi mutlu etmekten geçiyor.
Bunun sonunda, kendimle ilgili birkaç kural belirledim. Bunlar, kendi içe dönük yanımı kabul etmekle ilgili, ve bunları uyguladığımdan beri çok daha mutlu ve huzurlu olduğumu fark ediyorum. Hani ‘başkalarının farklılıklarını kabul edelim, bizden farklı olanları dışlamayalım’ diyoruz ya, insan bunu önce kendi içinde yapmalıymış. Kendi ruhunla ilgili diğerlerinden farklı olanı kabul edip hatta kucaklamak ve sahiplenmek, insanın gelişim alanında atabileceği en önemli adımlardan biri.
İşte benim küçük ‘içe dönük mutluluk’ listem:
1)Yalnız başına zaman geçir. Yalnız başıma zaman geçirmeye çok önem veriyorum.. Bu öylesine bir zevk ya da bir hobi değil, benim için zorunlu bir alan. O yüzden artık kendime ve çevreme asosyal görünürüm korkusuyla yalnız kalmak istediğim zamanları ısrarla programlarla doldurmaktan vazgeçtim. Evet ben yalnız başıma yazı yazmalı, yalnız başıma yürümeli, sinemaya gitmeli, yemek yemeli, hatta tatile çıkmalıyım. Bunlar benim ruhumun soyunma odası gibi. Hiç dinlenmeden, bunları hiç yapmadan devam edersem çok yoruluyorum ve gücüm kalmıyor.
2) Kalabalık gruplarda sosyalleşmek için kendini zorlama. Büyük grupların içinde kendimi huzurlu hissetmiyorum. Hiçbir zaman büyük bir arkadaş grubunun parçası ya da kalabalık partilerin gözdesi olmadım. Çünkü çok kalabalık, herkesin aynı anda konuştuğu, etrafta çok fazla uyaran olan durumlar beni her zaman bir anda aşırı yoruyor. Bu nedenle arkadaşlık ve sosyalleşme için de, 2-3 kişilik gruplar içinde olmayı tercih ediyorum. Eskiden bu yanımla da çok savaşıp kendimi partilere gitmeye, herkesin katılmak için can attığı kalabalık etkinliklere katılmaya zorlardım. Fakat hayır, bunlar benim ruhumdan çok uzak ve ben kendimi gerçekten iyi hissetmiyorum. O nedenle artık zorlamıyorum.
3)Yeni ortamlara girdiğinde hep gerileceksin, bunu kabul et ve sakince geçmesini bekle. Halen yeni biriyle tanıştığımda veya yen bir ortama girdiğimde çok geriliyorum. Bu benim doğamda var ve engel olamıyorum. Eskiden bunu çok zorlar ve kendime resmen hakaret edip, ne salaksın yahu ne var sanki bir de iletişimci değilsin, iki tane insanla tanışacaksın bu ne korku, diye kızardım. Malum, insan en çok kendine kötü ve sert davranmayı seviyor. Fakat artık bu durumu da çok daha yumuşak ele alıyorum. O ilk andaki gerginliğimi yaşıyor, sakince geçmesini bekliyor ve karşımdaki yeni insana ya da girdiğim yeni ortama usulca alışmayı bekliyorum.
4)İnsanlara içe dönük biri olduğunu söylemek hiç de fena bir fikir değil. Şu anda yaptığım meslek, benim her açıdan sıkı bir dışa dönük gibi görünmemi sağlıyor. Sürekli konuşan, sürekli birilerine bir şey anlatan, ikna eden, savunan, çözüm üreten, bağlantı kuran, her gün yeni birileriyle tanışan ve çalışan biri. Bu nedenle beni yakından tanımayan insanlar için içe dönük olmam genelde bir ihtimal bile olmuyor. Fakat bu kötü bir durum çünkü bazı durumlardaki garip tepkilerimin, sadece o anki uyaranlar bana çok fazla geldiği için oluştuğunu tahmin edemiyorlar. Örneğin bir anda sustuysam karşımdaki kendinden sıkıldığımı, veya bir anda gitmek istiyorsam ortamdan hoşlanmadığımı düşünebiliyorlar. Oysa dürüstçe, bir içe dönük olduğunu ve kalabalık ortamlarda veya uzun diyaloglarda rahat edemediğini anlattığında, karşındakine de en doğru açıklamayı vermiş ve onun da yok yere kırılmasını, bozulmasını engellemiş oluyorsun. Bunu yapmazsan ne yazık ki kaba, asosyal veya garip olarak etiketlenme ihtimalin çok yüksek.
5)Kendine ait bir alan yarat. Benim kendime ait bir alana delicesine ihtiyacım var. Bu çok önemli, hayati bir durum. Sadece kendi enerjimin yayılacağı bir alanım olması gereçkten nefes almaı sağlıyor. Bu kendime ait bir ev, oda, masa olabilir. Dolayısıyla günlük hayatta kendimle başbaşa kalabileceğim ve enerjimi yeniden toplayabileceğim alanlar yaratmak benim için hayati önem taşıyor. Ancak bu şekilde şarj olup hareketli dünyaya geri dönebiliyor ve orada mutlu olabiliyorum.
6)Kendine uygun bir alışveriş deneyimi yarat. Satış danışmanlarının benimle etkiletişime geçmesini hiç sevmiyorum. Özellikle alışveriş yaparken örneğin, kendimle başbaşa kalıp incelemek, karar vermek isterken birinin peşime takılıp sürekli bir şey satmaya veya anlatmaya çalışması benim için korkunç bir durum. Elbette, o kişi sadece kendi işini yapıyor fakat benim gibi, yabancı biriyle iletişim kurmanın zaten başlı başına enerji gerektiren bir durum olduğu bir kişi için, paranla alışveriş yapacakken bir de daha büyük bedel öder hale geliyorsun. Bunu yönetemediğimi veya bu konuda kendimi değiştiremediğimi fark ettiğimden beri, satış danışmanlarının ortalarda görünmediği mağazalardan alışveriş yapıyorum. Hatta ciddi şekilde alışveriş yapacağım mağazaları seçerken ilk kriterim bu oluyor.
7)En büyük tutkunu dışlama, kucakla. Yazmak benim en büyük tutkum ve yeteneğim. Kendimi bildim bileli yazıyorum. Yıllar geçtikçe, bazen yazmanın çok pasif bir hareket olduğunu düşündüğüm oldu. Bir konuyla ilgili aksiyon almadıkça bir şeyleri değiştirmek mümkün değil, ve yazmak bu anlamda biraz kendi kendini tatmin eden bir iş gibi görünebiliyor. Yine de yazmaya başladığım, ilk harflere dokunmaya başladığım anlardan itibaren tılsımlı bir güç bana doğru yoldasın diyor. Bu sanki bana verilmiş bir misyon gibi: Yazarak ilham vermek, etkilemek, aksiyona yönlendirmek.Bu nedenle bu yeteneğimle, her ne kadar kimi zaman gerçek dışı veya ütopik görünse bile savaşmaktan vazgeçtim. Onu artık kucaklıyor ve besliyorum.
8)Başkalarının ne düşündüğüne aşırı değer vermekten vazgeç. Başkalarının ne düşündüğü beni aşırı derecede etkiliyor. Çocukken bir kere göz doktoruna gitmiştik. Doktor ‘Sorun nedir?’ diye sordu. Ben de şöyle cevap verdim: ‘Arkadaşlarım bazen sol gözümün kaydığını söylüyor.’ Doktor gülümsedi ve ‘Yani buraya arkadaşlarının dediği için bir şey için mi geldin? Amma etkileniyorsun çevrenden!’ dedi. Haklıydı, hala da öyleyim. Bu hiç övünülecek ve savunulacak bir özellik değil fakat çevredekilerin yorumlarını dikkate almadan geçemiyorum. Çocukken bunun için şöyle bir mantık yürütmüştüm: ‘Ben içe dönük biriyim ve daha çok hayal dünyasında yaşıyorum. Oysa dışarıdaki insanlar ise dışa dönük ve gerçekçiler. Bu yüzden herhangi bir konu ile ilgili onların yorumlarının benimkinden daha doğru olması çok yüksek bir ihtimal.’ Bu tabii insanın özgüvenini kötü etkileyen ve herhangi bir alanda içindeki sese göre hareket etmesini neredeyse imkansız kılan bir durum. O yüzden artık dışarıdan gelen yorumlar ve kendi iç sesimi hiç olmazsa eşit derecede dinliyorum.
9)Kendi lüks anlayışını oluştur. Benim için lüksün anlamı çok farklı. Yalnız zaman geçirmeyi çok seven biri olarak, ruhumla başbaşa kalabileceğim lüks deneyimler benim için harcama listemin en başında yer alıyor. Lüks bir spada masaj, geniş alana yayılan ve kendimle kalarak spor yapaileceğim bir spor salonu, lüks bir otelde tek kişilik manzaralı bir süit, özel bir konserde sadece sanatçıyla başbaşa kalabileceğim en ön koltuk… Özellikle daha genç yaşlarımda arkadaşlarım bu konuda beni uyarırdı, bu tip deneyimlere o kadar çok harcama yapıyordum ki kalabalıkla gidilecek paritlere, yemeklere, organizasyonlara daha az bütçem kalıyordu. Bunlar ilk başta bana da kendi şımarık ve azaltmam gereken kişisel lükslerim gibi geldiyse de, sonradan bunların kendi ruhumu mutlu etmek ve yüceltmek için vazgeçilmez ritüeller oluğunu anladım.
10)Onunla barıştıktan sonra, içe dönük olmak aslında çok da kötü bir şey değil. Dışarıda yaşayan sen ile içindeki sen arasında bir köprü kurduğunda, içe dönük olmanın sana sağladığı faydaları azıcık da olsa dışarıya akıtabileceğin yeteneklerinde kullandığında aslında içe dönük olmak çok büyük bir hediye. Sadece üzerinde bir zanaatkar gibi ilmek ilmek çalışmak gerekiyor. Bu nedenle içe dönüklere önerim, bir zamanlar benim yapmayı seçtiğim gibi kendini dış dünyaya tamamen kapatıp somurtkan, soğuk, asosyal bir insan olmayı seçmek yerine iç ve dış dünyayı yumuşak bir şekilde birleştirmek.
Bu aslında devam edecek bir yazı dizisinin ilk yazısı. İçe dönük olmakla ilgili farklı araştırmalar ve kitaplardan da besenen yeni yazılarım için takipte kalın 🙂