Eğer çocukluktan itibaren sanat, spor gibi masabaşı olmayan, maaşı, yeri, dahili numarası ve güvenliği garantili olmayan bir işe meyilliyseniz, bu uyarıyı çok duymuşsunuzdur. Hele ki üniversite seçim döneminde.
Ben çok duydum. Tiyatrocu olacağım diye yanıp tutuşuyordum. Bu içimden gelen, kalbimden gelen sesti. Yeteneğim vardı, yaptığımda dünyalar benim oluyordu, tutkumdu, aşkımdı, dünyaya geliş sebebimdi! Ben çok cesur bir hayalperest değildim ve ‘Bak sonra para kazanamazsın’ tehditlerine de insan 17 yaşında ‘yok yeau kazanırım!’ gibi efelenemeyebiliyor.
O zamanlar hayallerimin mesleğini buruk bir yürekle sonsuzluğa uğurlarken, yüreğime su serpintisi olarak hep ama hep bunu söylediler: ”Hobi olarak yine yaparısn.” Oysa maalesef gerçek şu ki, hobi olarak yapamazsın çünkü…
1) Çünkü bir kere her işte başarı, en çok çalışanın oluyor. Sen haftada 2 saatini lütfen ayırarak o dediğin şeyi layıkıyla yapamazsın. Sonra, madem layıkıyla yapamıyorum hiç yapmayayım, dersin. Hobi adı üstünde hobidir, rahatlamak için yapılır. Sense tutkunu tüm zorluklarına rağmen, stresine rağmen, rekabetine rağmen gerçekleştirmek için varsan kazanırsın. Bu tutum ve azim için haftada birkaç saat yeterli değildir.
2) Çünkü yaptığın işten çok para kazanmanın tek yolu, onu en iyi yapmak. Zaten para kazanmanın zor olduğu bir mesleğin peşindeysen (ki yaratıcı işlerin neredeyse tümü öyle), bunu öylesine yaparak seni zengin etmesini bekleyemezsin. Ne kadar ekmek, o kadar köfte. Kim zamanını ve emeğini en çok ayırıyorsa, tabii ki pastanın en büyük bölümünü de o yiyecek. Bu yüzden ‘Sevmediğin işi yapıp az para kazanmaya razı olarak, sevdiğin işi yapıp çok para kazanma seçeneğini çöpe attığının farkında mısın?’
3) Çünkü hobi aslında genellikle Amerikan filmlerinde bir ütopya…
Benim işim gereği çalışma saatlerim/günlerim hep düzensiz. Fakat geçenlerde bir yöneticinin çok iyi ifade ettiği gibi; ‘Artık çalışma saati / yeri kalmadı.’ Gerçekten de öyle. Artık her meslekten hepimiz, bolca mesaiye kalıyoruz, gerektiğinde haftasonu çalışıyoruz, gün içinde oradan oraya koşturuyoruz. Bu durumda da Hollywood filmlerindeki gibi tak diye 6’da işinden çıkıp her perşembe 7’de tangoya giden çalışan klişesi çok mümkün olmayabiliyor. Elbette insan her zaman bir şeyi çok yapmak isterse yapar ve zaman ayırır. Fakat bir hafta gidemedin işin çıktı, bir hafta yorgundun, bir hafta şehir dışındaydın derken tutkun hobin olduğunda onu 3 hafta ihmal etmen gerekebiliyor.
İş hayatıyla – yani bildiğimiz, masa başında oturulan, kurumlarda çalışılan iş hayatıyla- ilgili okuduğum tüm kaynaklar, başarılı olmuş, alanlarında isim yapmış tüm kişiler tek bir yönü gösteriyor:
Bir işi en iyi, tutkuyla yapan yapar.
İşte bu yüzden, o ilk seçiminizi korkuyla yapmazsanız; korkuyla değil tutkuyla yapar ve o tutkunun hakkını verecek kadar çalışırsanız, başarı kaçınılmaz oluyor.
Tutkunuzun peşini bırakmayın, hobi içi geçmişler içindir. Tutkunuzun ise dünyada bir güzellik olarak yeşermek için sizin harekete geçmenize, inanmanıza ve onu var gücünüzle gerçekleştirmenize ihtiyacı var!
Görsel: http://thenerdyknitter.com/if-vader-where-a-knitter/