İçeriğe geç
Anasayfa » Boşuna çözmeye çalıştığımız sorunumuz: Kararsızlık. 

Boşuna çözmeye çalıştığımız sorunumuz: Kararsızlık. 

Okuma Süresi: 4 dakika

wooden-ball-turned-hand-labor-63288

Hiç bahsetmek istemediğimiz, herkesten hatta kendimizden bile saklamak istediğimiz kusurlarımız var. Kötü huylarımız, irademize yenip düşüp bin yemin etsek de yine yaptıklarımız. Ama insan olarak kendimize dair sevmediğimiz şeyler hep tü kaka değil. Öyle defolarımız var ki, sahip olmakla neredeyse övünüyoruz.

‘Yalnız benim bir takıntım var, domatesle krema birbirine değdi mi yiyemiyorum.’ ‘Ben metro kullanamıyorum o ilk hızlandığı an bende baş dönmesi yapıyor.’ Kendimizi özel hissetmek için sorunlarımızı  kendimize ve dünyaya pazarlamaya çoktan hazırız.

Bunlardan en çok övünülenler listesinde ilk sıradakilerden biri de kararsızlık. Yine övünülen, şikayet ederken gizlice gurur duyulan ve sorun olarak addedilen bir konu. Bir yandna kararsız olmanın ‘cool’ melankolisini severken; kararsız olmanın kendimize özgü birşey olmadığını keşfetmek de rahatlatıcı geliyor. Ne zaman bir yazarın kararsızlıktan bahsettiğini ya da iyi bir filmdeki ana kahramanın kararsız olduğunu görse mutlu olanlar… Bunu popüler kültür de o kadar keşfetmiş durumda ki güzel kullanıyor. 12 burcun 12’sinde bir noktada ‘Kararsızdır.’ yazıyor, sen de astroloji çok isabetli sanıyorsun.

Kararsızlıkla ilgili bu kadar fanatik oluşumuzda komik bir tezat var: Zaten hiçbir şey düz değil. Net değil, tam değil, sürekli değil.

pexels-photo-202275.jpeg

Öyle olması gerektiğini savunan sistemler dışında her şey hep bölük pörçük, inişli çıkışlı, kah iyi kah kötü. 9-5 işler, net toplantı planları, 5 gün arka arkaya okul çizelgeleri dışında gerçek olan, insan olan, insana dair olan hiçbir şey bu kadar lineer değil, olamaz da. Oysa biz sistemlerin kusursuzluğuna ve bizim de onlara benzememiz gerektiğine o kadar inanmış durumdayız ki, ufacık bir karar değişikliği yapsak kendimizi puşt sanıyoruz. Yürürken dursak, dümdüz ilerlerken sorgulasak, iyi giderken yalpalasak hep kendimizi cimcikliyoruz. Halbuki insan tutarlı değil ki? Hiç olmadı ki? Hiçbir zaman düz bir çizgide yürümedi, sorgusuz sualsiz devam etmedi ki.

Bu konuda algımızı en çok yanıltan bence röportajlar ve CV’ler. Çünkü her ikisinde de hikaye pürüzleri ve iniş çıkışları tıraşlanmış olarak anlatılır.

5 sene şunu yaptı, 3 sene bunu, ardından 2 sene de bunu. Önce şurda tanındı, sonra burda tanındı, şimdi de dünya şampiyonu. Hop!

Bunları okuyunca, herkes düz bir çizgide hiç yalpalamadan ilerlemeyi başarmış, bir sen dengesizsin sanırsın. Kararsızlık bu tip organize yazılarda yeri olmayan bir insani durumdur çünkü. Hiçbir röportaj kişisi ya da CV sahibi kararsızlıklarından, yorgunluklarından, vazgeçişlerinden, geri dönüşlerinden, umutsuzluklarından bahsetmek istemez.

pexels-photo-30790.jpg

Her gün artan biçimde insan olarak birçok konuda çok çok fazla opsiyonumuz var. Ancak kararsızlık, bunların hepsini önümüze döküp düşünmek değil illa.

Bazen bir seçenekte yürürken kuyruğuna çok basılıyor, ‘acaba öteki mi olsa’ geçmeye başlıyor aklından.

Bir an tam şunu seçecekken, TV’de bir adam tam da diğerinden bahsediyor, ‘acaba’ diyorsun, kafanda bir ışık yanıyor.

Konu ne zaman psikolojiden, davranış bilimlerinden açılsa açıkara en çok duyduğum ‘Ben çok kararsızım, onu nasıl çözerim?’

Yahu çözmeyeceksin. İnsan olarak tüm çıkıntılarımızı tamir etmeye çalışmaya ne meraklıyız. Kararsızlık çözülebilecek bir şey değil, çünkü insan doğası gereği hep sorgulayan, hep ‘ya öyleyse, ya bu nasıl’ diyen bir varlık. Ve bu sorgulama hep devam edecek. Bunu çözmeye çalışırsan, yan etkisi ağır bir ilaç alman gerekir ancak; Hiç düşünmemek, hiç sorgulamamak, yeniliklere tamamen kapalı olmak. Bunu zaten yapman teknik olarak mümkün değil, bir süre yapsan, bir süre sonra beynin ve ruhun yine rahat durmuyor.

Bu yüzden kararsızlık, çözülecek bir sorun değil. İnsan kendi karar mekanizmalarını tanımalı. Daha önce bu kararı ne düşünerek/hissederek verdim. Sonucu ne oldu. Şimdi neden bunu istiyorum, o karar beni nereye götürecek, ben orada nasıl hissederim. Ancak kendi desenlerinde saklı yazıyı okuyabilmeye başladığında kararsızlığınla ilgili şifreleri deşifre etmeye başlayabiliyorsun.

Ama hayır, bu yeti de hiçbir zaman kararsızlığın panzehiri olmayacak. Sen hep kararsız olacaksın, zaten ol da. Önemli olan, aksiyon almayı ertelememek, gerekeni yapmakta geç kalmamak. Ama aradığın çözüm beyninde dönüp duran diğer seçenekleri ve ruhunun hep gezgin oluşunu kökten çözmeye çalışmak olmamalı. Onlar hep öyle olacak, aslında eğlencesi de burada. Her konuda olduğu gibi mühim olan beyninden türlü senaryolar geçerken, aklında binlerce olasılık uçup giderken bir yandan devam edebilmek, elindeki verilerle muhakeme yapıp doğru kavşaktan dönebilmek. Güzel olan, kararlarımızın çokluğunu sevmek. Kararsızlığımızı itip yok etmeye çalışmak anlamsız bir çaba. Güzel olan, beynimizin hala tartar, yenilere yer açar, daha iyisini arar oluşuna hayran kalmak. Karar vermek için bu hareketliliğin durulmasını beklemek en büyük yanılsama. Çünkü o hiç olmayacak – ve dilerim hiç olmasın. Güzel olan, kararsızlık arka planda hep çalmaya devam ederken yürümeye devam edebilmek.

Bunu yaptığında çok basit bir şeyi keşfediyor insan; aslında kararsızlık bir sorun değil, doğamızda olan bir devinim. Sorun olan zihnimizin karmaşıklığını kabullenmek istemeyişimiz, ve yeni opsiyonların bizi cezbedebiliyor oluşuna sinirlenmemiz. Kararsızız, kararsız kalacağız. Bir kararı seçip ilerleyeceğiz, diğerleri yine arka planda dönmeye devam edecekler, her gün bir çoğalarak. Ve yine sonunda, kendimizi ‘bir gün düzeleceğini umduğumuz’ çıkıntılarımızla sevmemiz gerekecek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir